top of page

Türkçü Ruhun Yeniden Doğuşu: 3 Mayıs

  • Yazarın fotoğrafı: Adem Küçük
    Adem Küçük
  • 3 May
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 3 May

3 Mayıs 1944, Türk milleti için yalnızca bir tarih değil; Türkçü ruhun yeniden doğduğu gündür. Bu gün, Hüseyin Nihal Atsız’ın fikirlerinin ateşlendiği, Türk milliyetçiliğinin sahada beden bulduğu ve gençliğin ayağa kalktığı bir dönüm noktasıdır.



"Bir fikre sahip olmak yetmez. Onu savunmak, uğruna bedel ödemeyi göze almak gerekir."İşte 3 Mayıs 1944, tam da bu cesaretin adıdır.

Cumhuriyet henüz 20 yaşındaydı. Devlet yeni ama içindeki fikir savaşları kadimdi. Bir tarafta Türk milletinin öz değerleriyle geleceğini inşa etmek isteyen Türkçüler, diğer yanda Sovyet sempatizanlığına göz kırpan solcu aydınlar vardı. İşte bu ideolojik gerilim, Hüseyin Nihal Atsız ile Sabahattin Ali arasında kopan büyük fırtınayla somutlaştı.

Bir Dergi, Bir Mektup, Bir Kıvılcım

Hüseyin Nihal Atsız, Orhun dergisinin 16. sayısında dönemin Başvekili Şükrü Saracoğlu’na hitaben “Açık Mektup” başlıklı yazısında, devlet kadrolarına sızmış komünist yapılanmalara dikkat çekiyor; özellikle Milli Eğitim Bakanlığı'nda korunduklarını ve desteklendiklerini söylüyordu. Bu isimlerin başında Nazım Hikmet, Sabahattin Ali gibi figürler vardı.

Atsız’a göre bu isimler, Türk milletinin ruhuna yabancı, devletin altını oyan bir zihniyeti temsil ediyordu. Ve bir örnek sunuyordu:

Memleketten Haber"de Atatürk'e Hakaret mi?

Sabahattin Ali'nin “Memleketten Haber” adlı şiirinde geçen şu mısralar, tartışmaların merkezindeydi:

Hey anavatandan ayrılmayanlar

Bulanık dereler durulmuş mudur?

Dinmiş mi olukla akan o kanlar?

Büyük hedeflere varılmış mıdır?

 

Asarlar mı hâlâ Hakka tapanı?

Mebus yaparlar mı her şaklabanı?

Köylünün elinde var mı sabanı?

Sıska öküzleri dirilmiş midir?

 

Cümlesi belî der enelhak dese

Hâlâ taparlar mı koca terese?

İsmet girmedi mi hâlâ kodese?

Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur? 


Bu dizeler, Atsız’a göre doğrudan Atatürk’le alay etmek, Cumhuriyet’in kurucusuna hakaret etmekti. Sabahattin Ali'yi bu yüzden "vatan haini" olarak niteledi ve yargıya taşındı. Ancak dava sadece bir hakaret davası değildi. Bu dava, Türk milliyetçiliğinin adliye koridorlarında sınandığı gündü.

3 Mayıs: Gençliğin Ayağa Kalktığı Gün

Atsız'ın yargılandığı gün, yüzlerce genç Ankara'da adliye önünde toplandı. Üniversite öğrencileri, subay çocukları, Türk Ocağı’ndan yetişen idealist gençler… Hepsi Atsız’ın yanında saf tuttu. Bu kalabalık, bir tepki değil, bir direnişin doğuşuydu. Komünizme, yozlaşmaya ve Türk milletinin öz değerlerinden sapmaya karşı bir başkaldırı…

Sloganlar atıldı. Kitaplar yakıldı. Çankaya’ya yürüyüş düzenlendi. Gençlik haykırıyordu:

"Kahrolsun Komünizm!"

Atsız’ın Mahkemedeki Tarihi Duruşu

Atsız mahkemede savunmasını büyük bir vakar içinde verdi. Şöyle dedi:

“Sabahattin Ali’nin bir komünist olduğunu ve rejimi yıkmak istediğini, dolayısıyla bir vatan haini olduğunu söyledim. Bu milletin Maarif Vekâleti tarafından korunmasını bir felaket olarak görüyorum. Sizden beraat talep etmiyorum. Sadece aile ocağıma dönmek için kararınızı hızla vermenizi istiyorum.”

Ve sonuç… Mahkeme, Atsız’a yalnızca 100 lira manevi tazminat cezası verdi. Ama o gün Türkçülük adına bir nesil adliyeden galip ayrıldı.

Bir Bayram Değil, Bir Ateşin Yandığı Gündür

3 Mayıs bir bayram değildir. 3 Mayıs; zindanların kapısını aralayan, Irkçılık-Turancılık Davasını tetikleyen bir uyanıştır. Atsız’ın ardından Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Nejdet Sançar gibi pek çok Türkçü aydın tutuklandı, işkenceler gördü. Ama o gün doğan Türkçü ruh, asla sönmedi.

Bugün 3 Mayıs; bir yazarın davasından çok daha fazlasıdır.Bugün, Türk gençliğinin “Biz buradayız!” dediği gündür.

Son Söz:

3 Mayıs, neşeyle kutlanan bir bayram değil; ihaneti tanıdığımız, kendi içimizdeki çürüğü gördüğümüz, ama yine de yılmadığımız bir gündür.

Ve unutmayın:

"Ne hakimden korktuk, ne savcıdan...Ne baskıdan eğildik, ne zulümden vazgeçtik.Çünkü biz, bir fikri savunmadık yalnızca…Biz, Türk milletinin haysiyetini omuzladık!"

Comments


bottom of page